ANI
Eski zaman rüzgârla girerdi odaya,
Güney rengi rüzgârla, bir tutam bulutla,
Güz ikindilerinin esrik kokusuyla.
Gelir otururdu evi gibi, en eski
Evi gibi, geçmiş günlerin sedirinde,
Bir buğuydu usulca tüten çaydanlıkta.
Işıklarla oynar, tüyden hafif balonlar
Uçurur havada, yakalamak isterim
Birini, dokununca solar avucumda.
Bir yüzü düşünür, bir yüzü anımsarım,
Sonsuzluğa açılan pencereye dönük,
Nerde şimdi, hangi düşsel denizde yitik!
Ne zaman, nasıl bir imbikten çekilmiş,
Binbir gündüz ve binbir geceden toplanmış,
Ufak tefek kırıntı, tülbentler, bohçalar,
Lâvanta çiçekleri kutularda saklı,
Tadından ürperen minder, mangal ve kedi,
Ceviz sandık, bir zamanın resimleriydi.
Döner durur kuş gibi saçaklarda, vurur
Kendini oradan oraya, ağaçlara;
Düşer avlumuzun orta yerine sessiz,
Ölüsü eski zamanın, yaşamdan sıcak.
Kanım sanki, şimdi kalktığım yatak sanki,
Çocuk gökyüzüm benim uçurtmalardaki.
Sabahattin Kudret AKSAL