22 Temmuz 2013 Pazartesi

Küçük Öğütler...



Bir kuş yaşıyorken karıncaları yer.
Fakat ölüyse karıncalar kuşu yer!..
Zaman ve koşullar her an değişebilir...
Hayatta kimseyi hor görme ve aşağılama
Bugün çok güçlü olabilirsin... Fakat unutma ki,
Zaman senden çok daha güçlüdür!!!..
Bir ağaçtan belki bir milyon kibrit çıkar
Fakat an gelir...
Bir kibrit çöpü bir milyon ağacı yakmaya yeter...
O halde hep iyi olmaya ve iyi işler yapmaya gayret göster...




19 Temmuz 2013 Cuma

CAN YÜCEL DER Kİ;


"Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan... Görmenin nasıl bir bayram oldugunu karanlık öğretir; sevmeninkini yalnızlık...

Sızlamayan her organ, hele de burun diregi bayramdır. Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayip "çok sükür bugünü de gördük" diyebilmek... Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır. Yoğun bakımda sancılı geceyi ya da kangren olmus bir ilişkiyi bitirmek de öyle...

En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, korktuğunda güvendigine sarılabilmek, dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır. Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede üstüne serilen battaniye, saçlarini müşfik bir sevgiyle okşayan anne bayramdır. "Ona güvenmiştim, yanılmamışım" sözü bayramdır. Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram...

Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son taksiti ödenirken sıkılan eller bayramdır. Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi, nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır.

Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta ölebilmek bayram.. Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.

Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler. Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır….."



11 Temmuz 2013 Perşembe

Eski güzel günler ve bir kaç resim...

"Sevgim ve Gururum", Süreyya Duru'nun yönettiği 1965 yılı yapımı, siyah-beyaz bir Türk filmi. Başrollerini Hülya Koçyiğit ve Cüneyt Arkın'ın paylaştığı bu filme (tıpkı o dönemin hemen hemen tümünde olduğu gibi) hakim olan o sade romantizmi bugün çıra ile arasanız inanın bulamazsınız! Tabii, bu benim fikrim. Bu tarafgirliğim belki o dönemlerin adamı olduğumdan ileri geliyor. Ama olsun! Sizin çocukluğunuz ya da gençliğiniz hangi döneme denk gelmiş olursa olsun, bu filmleri seyrettikten sonra, kendinizi inanılmaz bir şekilde dingin, sakin ve pozitif bir ruh hali içinde bulacağınızdan eminim. Ben şahsen çok bunaldığım zamanlar Youtube'u giriyor ve bu filmlerden hangisine denk gelirsem onu açıyor ve seyrederek şu gergin zamanlarda biraz olsun kafayı salim tutmaya çalışıyorum. Aşağıdaki sahnelerden de bunu anlamamak mümkün mü zaten?..