29 Ekim 2012 Pazartesi

Usta bir country yorumcusu: Marcel Dadi

Amerikan tarzı country müziğini kendine has üslubu ile yorumlayan gitar virtüözü Marcel Dadi, ardında birbirinden güzel parçalar bırakarak daha henüz 45 yaşında iken, 1996 yılında bir uçak kazasında ne yazık ki bu dünyaya veda etti. Onun en sevdiğim parçalarından biridir bu "Saturday Night Shuffle"...








28 Ekim 2012 Pazar

Veda etmek zamanı gelmeyegörsün...

"Şarap rengi zamanlar", sadece yıllanmış anıların saklandığı zamanlar değil benim için. Günler giderek kısalırken zamanın tuhaf bir şekilde ağırlaştığı, artık ne sıcağında, ne de ışığında yazınki heyecanından eser kalmayan bir güneşin gönülsüzce aydınlattığı, daha düne kadar aynı güneşin gür aydınlığı altında cıvıldaşan varlığın bilinmez bir şekilde suskunlaştığı o bilindik zamana yeniden adım atıyoruz.

Bütün bir varlığı az evvelki cıvıltısından alıp birden kendi içine döndüren bu vakitler ve ona gönülsüzce eşlik eden güneş bile aynı esrarın etkisi ile olacak, ışığı ile varlığı hakiki rengi ile bize tanıtıp dururken, huy değiştiren ihtiyarlar gibi, birden bütün eşyayı ve hatta zamanı bile boydan boya kızılımsı bir rengin tonlarıyla boyamaya başlıyor. Ve işte, yine bir kere daha, ne olup bittiğini bile daha anlayamadan kendimizi birden "şarap rengi zamanlar" krallığının hüküm sürdüğü bir ülkede buluyoruz. Yarı uykulu, yarı uyanık bir halde bocalayıp dururken, bir esrarlı el kuruyup kıvrılan yapraklarla beraber bizi  de ağır ağır ama durdurulamaz bir şekilde kendi içimize döndermeye başlıyor.

Evet, işte sonbahar ve işte hesaplaşma vakti!..

Hayat nedir, yaşamak nedir, biz kimiz, nereden geldik, nereye gitmekteyiz?.. Siz sormaya korksanız da bunları içinizde bir soran var! Ya takatiniz varsa yeniden bir yenileniş için kozanızı örmeye başlayacaksınız, ya da ihtiyaç duyduğunuz o ebedi huzuru, içinizden size "değmez artık" diye seslenen o sesin size işaret ettiği "mecburi istikamet"e yönelerek bulacaksınız!.. Peki, bu çok mu kötü?.. Hayır! Ve hatta tam da aksine; zamanı gelmişse bir dakika bile gecikmek istemiyor insan. Bilen bilir, tıpkı Yahya Kemal gibi...      



21 Ekim 2012 Pazar

Beyaz "saflıktır, masumiyettir" denir ya...

Rengin beyazına malûm, ötedenberi hep olumlu vasıflar atfedilir. Bunlardan en öne çıkanı da onun "masumiyet" içerdiğine olan inancımızdır şüphesiz... Masumiyet, "suçsuz, kabahatsiz" ve hatta "günahsız" olmak anlamlarını içinde barındırsa da, muhtemel ki, bugün "tehlikesiz olmak" anlamı da bu konudaki mevcut algılarımız içinde daha çok öne çıkmış durumda. Tabi bu benim kendi görüşüm. Bu algı, pozitif beklentilerimizi asgari düzeyde tutmamızı sürekli bize telkin eden bir dünyada yaşıyor olmamızın bir sonucudur belki de. Ama her ne kadar onu bozmaya uğraşsak da unuttuklarımızı bize hatırlatmaktan yorulmayan bir dünyamız var ve o sayede beyaz renk içimizde sürekli bir olumluluk duygusu uyandırmaya böylece devam ediyor. Aşağı fotoğraftaki şu sevimli yavru kar tilkisi buna sizce de güzel bir örnek değil mi?... :))


19 Ekim 2012 Cuma

♥ Eğer aşk hâlâ varsa sana benziyordur

Eğer aşk hâlâ varsa sana benziyordur. Eğer aşk halâ varsa bana daha da sıkı sarıl. Eğer aşk hâlâ varsa senin yanında uyuduğum zaman. Eğer aşk hâlâ varsa bana daha da sıkı sarıl. Hiç kimse bana aşk sözleri, gönül sözleri söylemeyi, "seni seviyorum" gibi bir şey söylemeyi bilemedi hiçbir zaman. Bu akşam hayat güzel görünüyor gözüme. Aşk kuş gibi geldi ve ikimizin üzerine konuverdi. Eğer aşk hâlâ varsa senin yirmi yaşına benziyordur. Bize şefkat gösterip zamanı unutturan güneşe benziyordur

Jean-François Michael'in unutulmaz şarkısı: Si l´amour existe encore









.

16 Ekim 2012 Salı

Başka ne isterdi ki insan?..

İçini en olmadık zamanlarda sızlatan, ufacık da olsa bir sızı olduğunu bilebilmekten gayrı...


9 Ekim 2012 Salı

Ne güzel söylemiş Veysel...


İşte, şairlikle aşıklığın farkını ortaya koyan muhteşem bir söz! 

İnsan sevdiğine etme gereği duyduğu sitemi, ya da başka bir deyişle "kahırlanma"yı bir cümle ile ve bu kadar sade ama bir o kadar da çarpıcı bir şekilde ancak böyle ifade edebilirdi, değil mi? 

Meramını bu kadar açık ve muhatabını canevinden vurucu bir şekilde anlatabilmek için, bence ancak "aşıklık" geleneğinden gelen biri olmak gerekir. Biz her ne kadar bu insanları "aşık" olarak tanımlasak da, onlar halk içinde "hak aşığı" olarak tanınırlar. Aşık Veysel'in bu sözüne bakınca, doğrusu bu kadar etkili bir sözün çıksa çıksa ancak "Hak" dilinden çıkabileceğini düşünmeden edemiyor insan...     



5 Ekim 2012 Cuma

Muhabbet gönüllerin dilidir, tercüman gerektirmez...

Muhabbet gönüllerde bir defa doğmayagörsün, kendi lisanını ne edip edip buluyor!